Gezdim Gördüm

My bones ache to go home.Like the elephants. Or is it rheumatism?

9.8.06

Rozaje Gayri Resmi Müzesi


Rozaj ' a vardığımızda bu evi annemin bak bak rozaj evi işte diye göstermesiyle fark ettik . Aslında fark ettik demek yanlış oldu çünkü ev zaten kimsenin işaretine gerek kalmadan kendini gösteriyordu güzelliğiyle. Ne yazık ki bu tür eski evler artık tek tek seçilebilecek kadar az kalmış. Arabayla yanından hızla geçerken mutlaka buraya gelip bu evin fotografını cekmeliyim diye düşündüm. Neyse ki İndira dan öğrendiğimize göre bu evin sahipleri evlerinin gezilmesine izin veriyorlarmış ve evin içini neredeyse bir müze şeklinde düzenlemişler.

Bundan cesaret alarak yine annemle birlikte bir öğleden sonra bu eve geliyoruz. Öncelikle komşularından davet alıyoruz. Evle ilgilendiğimizi ve görmek istediğimizi ilk önce onlara anlatıyoruz. Biz komşularla konuşurken ev sahipleri dışarı çıkıyor ve bizi içeri davet ediyorlar. Evin sahibi olan bey oldukça meraklı . Evini gezdiriyor ve her detayı görüntülemem için beni teşvik ediyor. Ev ile ilgili anlattığı ilk şey kapının nasıl kilitlendiği ( tabi biz içeri girdikten sonra) olunca ben panik oluyorum neyse ki biraz sonra açıyor kapıyı rahatlıyorum. Hakikatten değişik bir kilitleme mekanizması. Karı koca oldukça misafirperverler .
Evin her köşesini geziyoruz. Evin içinde de otantik bir hava var. Aslında kendi yaşadıkları bölümler dışında her yer özellikle üst kat sergi şeklinde düzenlenmiş. Bir odasıda tamamıyle otantik bir şekilde düzenlenmiş bir yatak odası idi. Bu odanın içinde çeşitli antik objeler dısında enteresan olan odanın bir kısmında ebeveyn banyosu bulunması, banyonun yanına da kocaman bir kazan yerleştirilmiş olmasıydı. Daha sonra salon olarak düzenlemiş bölüme buyur ediyorlar bizi. Kahve ve kurabiye ikram ediyorlar bize ve tabi meyve suyu. Köşede garip görünüşlü bir çalgı var . Bizdeki bağlama ve saz gibi Karadağ yöresinin otantik bir sazı. Evsahibi biraz çalabildiğini söylüyor ve bize biraz çalmak istiyor. Oldukça içli bir sesi var bu sazın. Derken annem ağlamaya başlıyor amcamda bu sazdan çalardı diye. Onu gören evsahibi de başlıyor ağlamaya nedense. Artık çalamayacağım diyerek koyuyor sazı kenara. Aslında gösterinin bitmesine üzülsem de kap kacağı çekerken video kameramın filmi bitirmisim bu yüzden kaydedemediğim bir durum oluşmamasına seviniyorum.

Sohbet devam ediyor tekrardan . Evsahibi duvara asılı yarım bir kaşığı alıyor ve hikayesini anlatıyor. O Kaşık rahmetli babasının kaşığı imiş almanlara esir düştüğünde kampta verilmiş. Sonra kamptan salıverildiğinde kaşığını kaybetmemiş , fakat eve geldiğinde karısı bulaşık suyunu atarken bu kaşığı da atmış suyla birlikte ve kaşık kaybolmuş üç sene toprak altında kalmış. Daha sonra nasıl olduysa bulunmuş. Evsahibi kaşığın yarım olmasını tepside kalan böreklerin kaşıkla sıyrılması olarak açıkladıysa da kaşıkla börek yenmesi bana biraz zor geldi. Ondan sonra bir kaç objeyi daha inceledik. Annem bana tahta bir kutu gösterdi. Bu kutu çobanların yemek kutusu imiş. İçine konan yemek kapağı sıkıca kapanınca dökülmeden çobanla birlikte dağ bayır dolaşırmış. Eski zaman tupperware i yani diyorum. Gülüyoruz. Emir biraz ip eğirme makinası ile oynuyor. Ona anlatıyorlar biraz nasıl kullanıldığını. Gerçi Boşnakça anlamıyor Emir ama olsun. Elini makinaya sıkıştırana kadar oynuyor.

Dışarı çıkıyoruz artık. Evsahibi bahçe kapısını da çekmemi istiyor hatta çekip çekmediğimi gelip kameranın ekranına bakarak kontrol ediyor. Kapıdaki detaylar ile ilgili bilgiler de verildikten sonra ayrılıyoruz.

Evlerini bu şekilde korudukları için , gezmemize izin verdikleri için ve bize gösterdikleri misafirperverlik için Pepiç ailesine ne kadar teşekkür etsek azdır. Ayrıca bu evin ilk sahibi Huso Pepiç in ağabeyine de rahmet ve kabir rahtlığı dileriz.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home