Trpez - Trpezi
İbar dan ayrıldıktan sonra Trpez e gitsek mi gitmesek mi karar vermekte biraz güçlük çektik. Sonra hadi gidelim dedik. Yanımızda İndira var nasıl olsa biz götürür. Tünellerden geçerek Rojay a gelmiştik gene tünellerden geçerek Rojay dan Berane ye dogru gidiyoruz. Berane Titograd ın yeni adı. Tito dan sonra nereye ismi vermişlerse ya adını toptan değiştirmişler ya da Tito adını kaldırmışlar, Titoveles mesela Veles olmuş.
Tünellerden geçerek gidiyoruz dedim ya Karadağ daki en uzun tünel Rozaj çıkışında bulunuyor . Lokve Tüneli 1100 m uzunluğunda. Ama daha büyüğünü yapıyorlarmış başka bir yerde. İndira bunları anlatırken arkamızdan hızla gelen bir araba bizi sollayıp tünele giriyor. Yaptığı o kadar tehlikeli ki, karşıdan gelen bir arabayı görmesi imkansız. Genelde herkesin araba kullanış tarzı böyle. Ahmet diyor ki burada neden herkesin birbirine allaamanet (Allah a emanet : Allahaısmarladık, hoşçakal yerine kullanıyorlar) diyor anladım. Allaamanet araba kullanıyorlar çünkü. Tabi böylelikle yol kenarlarındaki taşların neden bu kadar çok oldukları da anlaşılmış oluyor. Sırbıstan a girdikten bir süre sonra Ahmet yol kenarlarında insanların resimleri olan taşlar var ne bunlar diye sormuştu. Biz göremediğimiz için ne olduğunu anlayamamıştık. Dur birtanesinin yanında da , ne olduğuna bakalım dedik. En sonunda üstünde genç bir çocuğun resmi olan bir taşın yanında durduk. Taşın üstünde haç , resim ve o taşın neden orda olduğuna, kim için ve kim tarafından konulduğuna dair bir açıklama yazısı bulunuyor. Etrafında da yapma çiçekler var . Meğerse Buralarda insanlar yakınlarını kaybettikleri yerlere böyle taşlar koyuyorlarmış. Annem onlar ölülerine çok değer verir, yıllarca unutmazlar diyor. Gerçektende bizim incelediğimiz anı taşı 10 sene öncesine ait olmasına rağmen yeni gibiydi. Çicekler yapma olsa da yeni konmuş gibiydi. Aslında bu taşların faydaları da olabilir. Yolun hangi noktalarında kazalar olmuş ilerlerken insan görebiliyor. Türkiye de olsa böyle bir gelenek heralde tüm yollar mezarlık gibi görünürdü.
İndira ya bahsettiğimizde gördüğümüz şeylerden burada da yapmaya başladı insanlar o taşlardan dedi. Kosovada da vardı bu taşlardan ama trafik kazalarında ölen Sırplara değil, yol kenarında Sırplar tarafından kurşuna dizilen Arnavutlara aitler...
Neyse Trpeze gidişimizden bahsediyordum.
Sırp köylerinden geçerek ilerliyoruz ama yolda herhangi bir tabela, trpez e gider levhası filan yok . İndira da aslında sadece Berane den sapacağımız biliyor. Oldukça tenha olan yollarda soracak birilerini bulmakta zorlanarak yolumuza devam ediyoruz. Berane yolundan köy yollarına sapmamız gerekiyor. Babam diyor ki Ahmet şimdiye kadar her yeşil her yer güzeldi ama Trpez ayrı bir yeşil ayrı bir güzel diyor. Ahmet de anne nasıl bırakıp geldiniz buraları diyor. Babamın çok hoşuna gidiyor bu laf , daha sonra her sohbette bizim damat şöyle dedi diyerek kullanıyor. Arkasındanda ee ekonomin iyi olursa, rahatın yerinde olursa her yer çok güzeldir de , değilse dünyanın en güzel yeri çok güzel gelmez diye bağlıyor.
Yolda bir çeşme var. İndira hemen onun hikayesini anlatıyor. Yaşlı bir adam bu çeşmenin başında ölmüş , daha sonra oğulları çeşmeyi tamir edip rahmetli babalarının ismini veriyorlar çeşmeye . Ama köyden itiraz edenler oluyor yaşlı adamın isminin çeşmeye verilmesine. Onlar da ne yapalım sizin babanız da bu çeşmede ölseydi demişler. Tabi İndira anlatırken onlar gülerken ahmet ile ben anlamsızca bakıyoruz. Neyse annem bize çeviri yapıyor. Ama o kadar da komik değil sanki.
Yol bir yerde sağa ve sola ayrılıyor. Nereye gideceğimizi bilmiyoruz ama neyseki yolun başında bir kadın var. Ona soruyoruz nerden gitmemiz gerektiğini . Pravo pravo diyor. Yani düz gidecekmişiz. Gitmemizi söylediği yerde yol yok ve aşşağısı uçurum. Ya sabır çekerek heralde sağdan demek istedi diyerek allaamanet devam ediyoruz. Derken arkamızdan bir araba geliyor. Biz yavaş yavaş gittiğimiz için yol biraz genişleyince duruyoruz bizi geçmesi için. O da duruyor ve adam arabadan inip bizim arabaya yaklaşıyor. Dağ başında, yabancı bir yerdeyiz, türk plakalı bir aracın içindeyiz ve galiba bir hırıstiyan köyünün yakınındayız. Hemen arabanın kapılarını kilitliyoruz . Adam yaklaşıyor yaklaşıyor ve azıcık açılan camdan jant kapağınız düşmek üzere diyor. Rahatlıyoruz Ahmet ve babam arabadan iniyorlar kapağı düzeltmek için adam da arabasını geri döndürüyor. Meğerse jant kapağını söylemek için yolundan ayrılıp peşimizden gelmiş . Yol vermek için durmasaydık Trpez e kadar peşimizden gelecekti heralde. Böyle ilginç insanlar... Adamın yolundan ayrıldığını düşününce bizi kesecek zannettiğimiz için utanıyoruz doğrusu.
Trpez'e yaklaştıkça annem heyecanlanıyor. Orada kimseyi bulabilecek miyiz annemi tanıyan bilmiyoruz. Çünkü çok uzun zaman haberimiz yok onlardan, onlarında bizlerden. Trpez derli toplu değil , evler bir vadinin iki yanına birbirlerinden uzak dağılmışlar. Aslında dağınıklık bile kendi içinde düzenli . Aynı soyadını taşıyanlar yani akrabalar bir arada oturuyorlar. Hocicler burada mı diye soruyoruz balkonda demlenen iki kişiye vadinin öbür tarafını gösterdiler. Daracık yoldan aşağı doğru iniyoruz. Annem hatırlar gibi biraz . Adamların gösterdiği yere geldiğimizde annem dayısının evini hatırlıyor. Bahçeye giriyoruz ama evde kimse yok gibi. Üzülüyoruz, derken yan taraftan bu tarafa gelin , kime baktınız diye soruyorlar. Bahçeden çıkıp o tarafa doğru gidiyoruz . Genç delikanlılar geliyor bizi karşılamaya, annem kendini tanıtıyor , delikanlı Türkiyedeki halam mısınız diyor. İçim burkuluyor o anda. Eve götürüyorlar . Orda annem dayısının oğlu Hamdi yi soruyor. Hamdi dayı en son ben üniversite de okurken bize gelmişti ondan sonra tekrar görüşememiştik. O a burdaymış evi biraz aşağıdaymış. Oraya gidelim diyoruz. Babam önde biz arkada gidiyoruz. 3 tane orta yaşlı adam var . Babamı tanımıyorlar babam Hamdi dayıya ben Ahmet deyince, Hamdi dayı biraz duraklıyor sonra hatırlayınca babamın boynuna sarılıyor. Sarılıyorlar. Ahmet i tanıştırıyoruz. Boşnakça konuşuyorlar onunla ama annem uyarıyor Türk o , anlamıyor boşnakça diye. Bunu üzerine yaşlıca bir adam çok heyecanlanıyor "Ahh neden bizi bırakıp gittiniz , bak bizde Türk üz gördün mü bizim camiyi " diyor. Sonra da ziyaret sırasında durup durup Ahmet e sarılyor "eyy bre Turçin" diyerek . (Turçin Türk demek).
Biz ordayken etraftan duyan herkes bizi görmeye geliyorlar. Her gelen ağlıyor annem herkesin toplamı kadar ağlıyor. Heralde en çok gözyaşı döktüğümüz yer Trpez di. Emir , Hamdi dayının torunları Kenan ve Yasin ile oynuyor. Zaman su gibi akıp gidiyor gitme vakti gelince bırakmak istemiyorlar kalın bu gece. Kalamayız diyoruz yanımızda İndira var gitmemiz gerek. Uğurlamaya arabanın yanına geliyorlar. Annem arabaya binmiyor bir turlu. Onlarda bırakmak istemiyorlar. Ama gitmemiz gerekiyor. İstanbul a gelin tamam mı, kalsyadınız bu gece bari konuşmaları ile annem çok zor biniyor arabaya . Bir daha onlar bizi , biz onları ne zaman görürüz, görür müyüz görmez miyiz belli değil. Bu yüzden ayrılık çok zor. Nihayet annem biniyor arabaya.
Onları bırakıyoruz arkamızda yüzlerce ateşböceği ile birlikte. rozaja dönüyoruz.
1 Comments:
merhaba,
biraz daha fotoğraf lütfen
Yorum Gönder
<< Home